Antik Kyme kenti kalıntıları, İzmir’den Bergama’ya giden yol üzerinde yer alır. Aliağa’nın 6 km güneyindeki kent, efsaneye göre, MÖ 2.000 yılının sonlarında Hellas’ın kuzeyinden gelenler tarafından Çandarlı Körfezi’nin güneyindeki 2 tepe üzerine kurulmuştur. Kyme, denizlerdeki hâkimiyeti ve hinterlandındaki verimli ovası sayesinde kısa zamanda Aiolis kentlerinin en önemlisi ve en büyüğü durumuna gelmiştir.
Kymeliler, MÖ 8. yüzyılda tarımın yanında deniz ticaretiyle de geçimlerini sağlamışlardır. Önemli bir liman kenti olan Kyme (Yaklaşık 200 m uzunluğundaki iskele hâlâ görünür durumdadır.), aralarında Kilikya Bölgesi’ndeki Side ve Güney İtalya’daki Cuma’nın da bulunduğu birçok şehrin ana yurdudur ve sikke basan ilk koloniler arasındadır.
Kente dair ilk kalıntılara 1874 yılından sonra ulaşılmıştır. 1876-1877 yılında bir mezardan çıkarılan takılar Britanya Müzesi’ne (British Museum); 1881 yılındaki kazılarda ele geçirilen yazıt ve heykeller İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne, buluntular ise Louvre Müzesi’ne gönderilmiştir. Yıllar içerisinde belirli aralıklarla yapılan kazılar, günümüzde çeşitli yabancı üniversitelerin desteğiyle devam etmektedir. Araştırmalar yoğun olarak, agora, stoa, tiyatro, küçük tapınak, sütunlu yol, yerleşim bölgesi ve Helenistik Dönem sur duvarının bulunduğu kent merkezi ile banliyöde devam etmekte olup Bizans Kalesi’ndeki restorasyon çalışmaları tamamlanmıştır.
Son dönem kazılarında, bazı çiftlikler, bir zeytinyağı işliği, kentin su gereksinimine hizmet veren sarnıçların görüldüğü bir alan ve MÖ 7. yüzyıldan Erken Bizans Dönemi’ne kadar geniş bir zaman dilimi içinde kullanılan nekropoller açığa çıkarılmış; MÖ 6. yüzyılda Kyme’de kuyumculuğun ulaştığı yüksek seviyenin göstergesi olan çok sayıda kıymetli eser bulunmuştur. Söz konusu buluntular Kyme’nin özellikle Helenistik Dönem’de kuyumculukta üstlendiği önemli rolü vurgulamaktadır.
Malesef deperi bilinmeyen çöpe atılmış tarih yolubile belli değil