Geçen gün iş çıkışı tatlı krizine yakalandım. Hani böyle canın öyle rastgele bir şey değil, şerbeti akacak, kaşığı daldırınca içine gömülecek bir tatlı ister ya… Tam o ruh halindeyken arkadaşımla buluştuk, “Gel seni Tatlıcı Ulu’ya götüreyim, orası işin kitabını yazmış” dedi. Vallahi iyi ki demiş!
Eskişehir’in Çarşı tarafında, çok da öyle şatafatlı bir yer değil ama dışarıdan mis gibi tereyağı kokusu geliyor. İçeri girdik, klasik tatlıcı gibi ama temiz, düzenli. Tezgâhın arkasında tepsi tepsi tatlı var, her birine ayrı gözüm kaydı. Baklava, şöbiyet, havuç dilimi, katmer, taş kadayıf… Aklım kaldı resmen.
Ben havuç dilimi fıstıklı baklava aldım, yanında da bol köpüklü bir Türk kahvesi söyledim. Arkadaşım da soğuk baklava denedi. Havuç dilimi çıtır çıtırdı, fıstığı gerçekten boldu ve şerbeti ne bayıyor ne de eksik. O kadar kararında ki, yediğim an dedim: “Tamam, burası artık tatlı krizlerinin merkezi oldu.”
Soğuk baklavayı da tattım, sütlü olduğu için hafifti ama yine de tatmin edici. Özellikle yazın mükemmel gider. Kahveyle birlikte o tatlı dengesi resmen terapi gibi geldi.
Fiyatlar da şu döneme göre gayet makul. Hani bazı yerler “marka oldum” deyip uçuruyor ya fiyatı, burası öyle değil. Lezzet var, kalite var, fiyat da olması gerektiği gibi.
Tatlıyı abartıp tatlıcılardan soğuyan biriyseniz bile burası fikrinizi değiştirir. Yolun düşerse uğramadan geçme. Tatlıcı Ulu’nun tatlısı değil, insanı bile tatlandırıyor.