Sıcak Malatya güneşinin altında, biraz soluklansam da...** derin bir nefes aldım. Önümde, taş duvarlarıyla zamana meydan okuyan, mütevazı ama bir o kadar da heybetli duran bir yer: **Somuncu Baba Türbesi.** Kapısından içeri adımımı attığım anda, dışarıdaki şehrin gürültüsü anında kesildi sanki. Yerini, huzurla dolu, dingin bir sese bıraktı: Fısıldayan dualar, hafifçe hışırdayan sayfalar ve içime işleyen, asırlık ahşabın misk gibi kokusu.
**"Hoş geldin evladım,"** der gibiydi her köşesi. **Burası benim, Şeyh Hamza, ama daha çok Somuncu Baba diye tanınırsınız sizler.** Hayatımı, ekmeğimi, bilgimi paylaşmaya adadığım yerin kalbi burası işte. Kubbesi başımın üstünde, sanki gökyüzüne açılan bir pencere gibi.
**Duvarlarda asılı levhalar...** Ayetler, hadisler, ism-i celaller. Gözüm bir kitabeye takıldı: "Hazret-i Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Kaddesallahu Sırrahu". İşte buydu benim kimliğim. Bursa'da fırınımda pişirdiğim ekmeklerle doyurduğum canlar, Yıldırım Bayezid'e yaptığım o meşhur hutbe... Hepsi bu ismin ardında saklı. **Ama asıl önemli olan, burada bir soluklanmanız, içinizi dökmeniz.**
**Şu köşede oturmuş, gözleri kapalı, içten içe mırıldanan amcayı görüyor musunuz?** Belki bir derdi var, belki şükrediyor. **O pencere kenarında, elleri açık dua eden genç kadın?** Umut dolu. Burası sadece bir mezar değil; **dertlerin bırakıldığı, yüreklerin hafiflediği bir liman.** Ben sadece bir vesileyim. Asıl olan, buraya getirdiğiniz samimiyet.
**Şu küçük mescide geçelim.** Mihrabın önünde durdum. Bir zamanlar benim de kıldırdığım namazlar geldi aklıma. Şimdi burada, sizin namazlarınız yükseliyor semaya. O loş ışıkta, toz taneleri havada dans ederken, insanın içi doluyor. **"Somuncu Baba, ruhuma bir gıda ver,"** diye geçirdim içimden. Çünkü biliyorum, benim adım "Ekmekçi Baba" demekti. Ruhun ekmeği de burada aranırdı.
**Bahçeye çıkınca,** ağaçların gölgesi serinletti. **Malatya Ovası uzanıyor uzaklarda.** Bu şehir (Aspozi derlerdi bir zamanlar) beni bağrına bastı, son nefesimi burada verdim. **Şuradaki çeşmenin suyu hâlâ akar, içenlerin yüzünde bir tebessüm bırakır.** Tıpkı fırınımdan çıkan sıcak ekmeğin, açları doyurduğunda bıraktığı gibi...
**Dönüp son bir kez baktım türbeye.** Taşlarında asırların izi, kapısında binlerce niyazın emeği vardı. **"Elveda demek yok aslında,"** diye düşündüm. **"Siz gidin, ama içinizdeki o huzur, o sıcaklık kalsın. Ben buradayım. Ekmek gibi, su gibi... İhtiyacı olan kalbe bir nebze gıda olmak için."**
**Ayakkabılarımı giyerken,** içimde bir sıcaklık, bir hafiflik vardı. Malatya'nın sıcağı yeniden yüzümü okşadı, ama artık daha farklıydı. **Çünkü Somuncu Baba'nın kapısı, gönlümün bir köşesine de açılmıştı sanki. Ve orada hep sıcak bir ekmek, serin bir su ve sonsuz bir huzur olacaktı.**
Ziyaret zamanı
Hafta içi
Bekleme süresi
Beklemek gerekmiyor
Rezervasyon önerilir
Hayır