Selâmî, Şeyh Selami Ali Efendi
Divan tekke şairi "Meşayıhdan
Meşhur Celvetî şeyhlerinden olan Selâmî Ali, Menteşe’nin Kozyaka köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. Babasının adının İlyas olduğu dışında ailesiyle ilgili bir bilgi de bulunmamaktadır. Medreseye müderris olduktan sonra İstanköy müftülüğüne atanmıştır. Selâmî Efendi bir süre sonra bu görevlerinden ayrılmış, Celvetî tarikatı şeyhlerinden Zakirzade Abdullah Efendiye intisab etmiştir. Daha sonra bu şeyhin halifesi olarak Bursa’ya gönderilen Selâmî, Eyüp Efendi Tekkesi’nin şeyhi Yahya Efendi’nin ölümüyle ondan boşalan yere geçmiştir. Bir süre Emir Sultan Tekkesi şeyhliğini de yürütmüştür. 1090/1679’da Divitçizade Mehmed Efendi’nin ölümüyle bu sefer ondan boşalan Hüdayî Asitanesi şeyhliğine geçmek üzere İstanbul’a gelmiştir. Mali durumunun iyi olduğu anlaşılan Şeyh Selâmî Ali İstanbul’da bulunduğu süre içinde Kısıklı Selâmî Efendi Tekkesi, Selamsız Selâmî Tekkesi ve Acıbadem Selâmî Efendi Tekkelerini imar ettirir. Bu arada devrin bazı mutasavvıflarıyla da çeşitli görüş ayrılıkları yaşar. Bunlardan Vânî Mehmed Efendi’yle olan tartışmaları neticesinde Sultan IV. Mehmed tarafından şeyhlikten alınır, yerine Şeyh Halil Efendi geçer. Fakat Vânî Mehmed’in sürgüne gönderilmesinden sonra görevi hatt-ı hümayunla iade edilir. Görüş ayrılığına düştüğü bir diğer mutasavvıf ise Niyâzî-i Mısrî’dir. Şeyh Selâmî Ali’nin II. Ahmed’e şikayeti üzerine Niyâzî-i Mısrî evinde iki ay hapsolunmuştur. Selâmî Efendi “Hitâb-ı Elest” terkibinin karşılığı olan 1103/1691, Osmanlı Müellifleri’ne göreyse 1104/1692 tarihinde vefat etmiş ve Kısıklı’da yaptırdığı cami yakınındaki türbeye gömülmüştür. Yerine Şeyh Abdülhay Efendi geçmiştir.
Selâmî Ali Efendi İstanbul’da yaptırdığı üç zaviye ve cami dışında Bursa Namazgah’ta bir zaviye yaptırmış, yine İstanbul’da Bağlarbaşı civarında “Selâmî Efendi Mahallesi” adıyla kurulan mahalledeki evleri vakfetmiş, hamam ve çeşmeler yaptırmıştır. Bugün “Selamsız” diye anılan yer yine şeyhin hatırasıyla bu ismi almıştır. Nitekim rivayete göre Selâmî Ali tekkesinden dışarı çıktığında insanlar ona tabiatlarına uygun yaratıklar şeklinde göründüğünden etrafına bakmaz, kimseye selam verip almazmış. Kaynaklar onun garip halleriyle meşhur, meczup tabiatlı ve doğru bildiğini söylemekten şaşmayan bir şeyh olduğunu belirtirler.
Şeyh Selâmî Celvetiliğin Selâmiyye kolunun kurucusu olup onu takip eden mutasavvıflar arasında Fenâyî Ali Efendi, Niksârî Mehmed Efendi, Fenâyî Mustafa Efendi, Bilecikli Osman Efendi, Bosnalı Mehmed Fevzi Efendi sayılabilir. Bu kolun en büyük özelliği Selâmî’nin Tarikatnâmesinde de belirttiği üzere taçlarının on üç değil on yedi dilimli olmasıdır.
Eserleri şunlardır:
Tarikatnâme: Celvetî adab ve erkanıyla ilgili bir risaledir. Risalenin en belirgin özelliği Celvetiliğin Selâmiyye kolunu oluşturan Şeyh Selâmî Ali’nin burada on üç terkli Celvetî tacını on yedi terke çıkarmış olmasıdır. Metnin içinde Celvetiliğin tanımı “tarîk-i Celvetî demek ma‛nâsı kulun sıfatullâh ile muttasıf olmak tarîki” şeklinde yapılmış, Celvetiliğe meyl edenlerin ve halifelerin nasıl olması, davranması gerektiğine dair çeşitli nasihatlerde bulunulmuştur. Metne göre, bu yola meyleden kişi peygamber hayatı gibi bir hayat yaşamalı, çok ibadet etmelidir. Nitekim Allah’ın en makbul kulu çok ibadet edenidir. Celvetî olan kişi her işinde orta yolu takip etmelidir. Buna yemek içmek ve giyim kuşam da dahildir. Celvetî halifesi, ihtiyar ve gençlerden, aile sahibi olanlardan, hilafete uygun olmayanlardan seçilmemelidir. Halifeler derviş toplamaktan çok zikir ile meşgul olmalıdır. Halife, fakirlerden yeteneği olmayanları perhiz gibi şeylere zorlamamalıdır. Kendisine düşmanlık edene hayır dua ile karşılık vermelidir. Rüya tabir eden halifeler bunda aşırıya kaçıp çok söz söylememelidir. Hal