“Avrupa stadı” görünümünde ama Anadolu'nun ortasında terkedilmiş bir anıt gibi duruyor.
Stadyuma ilk gittiğinizde hissettiğiniz şey şu: Burası futbol için değil, törenler için yapılmış gibi. Çünkü futbol dediğiniz şey sadece çim ve tribün değil; aynı zamanda ulaşılabilirlik, çevre planlaması, sosyal yaşam, taraftarın nabzını tutacak detaylar, coğrafi konumun anlamı... Bunlardan biri bile yoksa, o stat aslında sadece büyük bir yapıdan ibaret kalır.
Ulaşım: Başlı başına bir çile.
Stadyum Mersin’in dışında, şehrin ruhundan kopmuş bir yerde.
Otoban kenarında, ruhsuz ve izole.
Toplu taşıma neredeyse yok denecek kadar az, maç saatlerinde bile özel araç dışında gitmek ciddi zaman ve sabır istiyor.
Eski stadyum ise şehrin tam kalbindeydi, yürüyerek gidersin, tezahüratla dönersin. Şimdi? Navigasyonla bile yol bulmak zor.
Sirkülasyon? Yok. Yaşam? Sıfır.
Stadyum çevresi çorak. Ne bir kafeterya, ne taraftar mağazası, ne gençlere açık tesis, ne de bir yürüyüş yolu.
İnsan maç öncesi heyecanlanmak istiyor, çay içmek istiyor, dostuyla oturup Mersin İdman Yurdu'nu konuşmak istiyor. Ama ne yazık ki, oraya varınca tek istediğiniz şey maç bitince bir an önce dönmek oluyor.
Avrupa’da statlar; alışveriş alanları, müzeler, restoranlarla dolu komplekslerdir. Burası ise sadece “geldik, baktık, döndük” mekanı.
Futbolcu için de taraftar için de soğuk bir bina.
Tribün tasarımı uzak ve düz. Akustiği yutuyor, coşku tam tribünden çıkarken havada dağılıyor.
Taraftarın sesini yankılatan değil, bastıran bir yapı yapılmış.
Üstelik yürüme yolları, giriş çıkış planlamaları da “kitlesel hareket” için tasarlanmamış gibi. Bu da maç çıkışı kaosa davetiye çıkarıyor.
Ama bir şeyi unutmamak lazım: Mersin’in taraftarı bir başka.
Nerede olursa olsun, Mersin’in kırmızı lacivert sevdalıları takımına sahip çıkmaya devam ediyor.
Onlar için stadın nerede olduğunun pek önemi yok; çünkü o sevda yürekle taşınıyor.
Belki de bu stadyumda tek alkışı hak eden şey, tribünlerdeki o vefalı, inatçı, yılmayan sesler.
Sonuç:
Yeni Mersin Stadyumu, teknik olarak bir “stadyum” olabilir ama futbol ruhuna göre ölçtüğümüzde, sınıfta kalıyor. Bu yapı şehirle temas etmiyor, taraftarla buluşmuyor, sosyal hayatla kesişmiyor. Beton güçlü olabilir ama futbolun asıl temeli tutkudur, coşkudur, erişilebilirliktir.
Ve şu an bu stadın etrafında hiçbir şey erişilebilir değil.