Zamanın yıpratıcı eliyle yoğrulmuş taşlar arasında yürürken, insan Kalenderis’in sadece bir kent değil, bir suskunluk öğretisi olduğunu idrak ediyor. Her bir sütun, yıkılmış ama dirayetli kalıntılar, adeta geçmişin fısıltılarını bugünün rüzgârına fısıldar. Burası, tarihsel bir hafızanın taşa kazındığı bir mabettir.
Kalenderis’teki sessizlik, insanı kendi iç yankısıyla yüzleştirir. Güneşin altında parlayan yosunlu duvarlar ve denize bakan yamaçlar, yaşamın geçiciliğine dair birer aforizma gibidir.