İnsan Hayatının Değeri
Benim adım Olga Maral. 36 yaşındayım. Öğretmenim. Bu yıl çocuklarım 10 ve 12 yaşına giriyor. Hepimiz sağlıklıyız, ailemde herkes aktif bir yaşam tarzı sürdürüyor. Boşandım, ancak hayat arkadaşım ile yeni bir aile kurmayı ve ortak bir çocuk sahibi olmayı planlıyoruz. Ailelerimiz, gelecek ilkbaharda büyükbaba ve büyükanne olacaklarını duyduklarında çok mutlu oldular. Benim ailem için bu altıncı torun olacaktı, onun ailesi içinse ilk torun olacaktı, bu yüzden onlar özellikle sevinçliydi.i
12 Temmuz 2025 tarihinde, hamileliğimin sekizinci haftasında kanamam başladı. 11 Temmuz’a kadar hamileliğim sorunsuz geçmişti, Avusturyalı doktorlar herhangi bir risk görmemişti. Çocuklarla denize gitmeme onay verdiler ve sadece 22-23 temmuz'da günlerde hormon testi ve ultrason yaptırmamı, ardından tatil sonunda ağustos ayında kontrole gelmemi istediler. Tatilin ilk günleri sağlıklı Türk mutfağı ve sıcak denizin keyfiyle geçti.
11 Temmuz akşamı mayo üzerinde kan lekesi fark ettim. İlk hamileliğimde olmuştu, ikincide olmamıştı. Olabilir, diye düşündüm. Her hamilelik farklıdır. 12 Temmuz’da vajinal kanama başladı. Yeni gelen arkadaşım çocukları devraldı ve ambulansı aradı. Aynı akşam ambulans beni Erdemli’deki en yakın hastaneye götürdü.
Ambulans ekibi gerekli ilk kan testlerini yaptı, damar yolumu açtı. Gülen bir hemşire bebeğin iyi olacağını söyleyerek beni rahatlattı.
Hastaneye varınca beni bir sandalyeye oturtup kayıt bölümüne götürdüler. O andan itibaren bürokratik cehennem başladı. Kayıt işlemi yaklaşık 1,5 saat sürdü; beni vezneye, sonra geri, sonra tekrar başka yere götürdüler. Sonunda, mali işlerde çalışan bir kadın seyahat sigortamın ve yerel sigorta numaramın geçerli olduğunu onayladı ve bu sayede hastaneye kabulüm hızlandı, henüz doğmamış, ama çok istenilen bebeğimin hayatı kurtulabilecekti.
Kadın doğum bölümüne alındım, fakat doktor yoktu. Güzel hemşireler beni karşıladı. Biri beni ultrason odasına götürdü ve “Ben doktor değilim ama bakacağım,” dedi. Doktor olmadığı için ultrason cihazını kullanamadı ve cihaz hiçbir şey göstermedi.
Kadın doğal bölümünde kaydım bir saat sürdü, birçok form doldurduk, birçok soru sordular. Gece 2’de bana serum takıldı ve sabah vizitine kadar beklemem söylendi. Kanama devam ediyordu, bunu kayıtta da bildirmiştim. Henüz ağrı yoktu.
Sabah 7’de kahvaltı geldi. Hemşire geldi, progesteron getirdi. İlacı kimin eczaneden alacağını sordu. Eşim gelince mi? Eşim Avusturya’da olduğunu, çocukların arkadaşımda olduğunu ve hastanede yalnız olduğumu öğrenince yüzünü ekşitti ve çıktı. Gözlerim doldu. Saat 9’da beni ve diğer üç kadını doktora götürdüler.
Her kadına sadece 3 dakika ayırdı. Ultrason 1 dakika sürdü. Embriyonun rahimde olduğunu görünce beni tebrik etti ve progesteron yazdı. “Peki ya kan?” dedim. Kanamanın normal olduğunu, iki gün sonra kontrole gelmemi söyledi.
İçimde bir huzursuzlukla eve döndüm.
İnsan hayatı değerli mi? Peki bu hayatın bedeli ne? Pek çok kadın sadece bir doktorun yaptığı gibi muamele görmekten korktuğu için doktora gitmeye çekinir.
İlacımı kullanmaya devam ettim. Hormon seviyemin düşük olduğu söylenmişti. Doktor bunu ultrasondan nasıl anladı, kan testi yapılmamıştı. Ama o bir doktor, bilir diye düşündüm. Hipokrat yemini etmişti. Doktorlara çok saygı duyarım. Kendim de çocukken ya doktor ya da öğretmen olmak isterdim. Ama kimya zordu, yabancı diller daha kolaydı. Bu yüzden hormonumu içtim ve “her şey iyi olacak” dedim. Doktor bilir. Yarın kontrol var, bebeğim. Dayan. Dinlen, ye ve uyu. Yarın seni kontrol edecekler. Hayatta mısın? Elbette hayattasın. Seni seviyoruz. Ve seni bekliyoruz.
Akşam kanamaya ağrı da eklendi. Doktorların sabah vardiyasına kadar gelmeyeceğini bilerek sabah Erdemli’deki hastaneye götürüldüm. Üç saat boyunca beni farklı kayıt bölümlerine yönlendirdiler. Önceki protokol numaramı gösterdim. Bilgisayar açık olmasına rağmen kimse numarayı kontrol etmedi. Asansörde bir doktor nereye gittiğimi sordu. Durumu anlattım, beni elinden tutup götürdü. “İşte kayıt yeriniz,” dedi.