Rahim Ağzında Tutunan Umut
Yıl 2016… İçimiz kıpır kıpır, kalbimiz umutla doluydu. İlk bebeğimizi bekliyorduk. Her şey olması gerektiği gibi ilerliyor, kontroller yolunda gidiyordu. Derken 17. haftada, hiç beklemediğimiz bir anda, sessizce geldi ayrılık. Ne bir belirti, ne bir uyarı… Sadece bir yokluk. İlk kaybımızı yaşadık. Ve o andan itibaren, artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Gözyaşlarımız dinmeden, içimizdeki cevapsız sorularla araştırmaya başladık. Derken karşımıza bir isim çıktı: Prof. Dr. Melih Atahan Güven. Kadıköy Acıbadem’deydi o zamanlar. Randevu aldık, gittik. Sessiz ve kararlı bir duruşu vardı. Bize baktı, inceledi, sonra açıkça söyledi:
“Rahim ağzı yetmezliği var. 12. haftada hangi doktora giderseniz gidin, mutlaka bana gelin. Dikiş atmamız gerekiyor.”
Sözleri kulaklarımızda çınladı ama içimizdeki kararsızlık da o gün başladığı yerde kalmadı. Bir süre sonra ikinci bebeğimize hamile kaldık. 12. hafta geldiğinde Melih Hoca’nın söylediklerini o anki doktorumuza anlattık. Fakat bize, başka bir profesörle birlikte değerlendirme yapacaklarını ve gerek olmadığını söylediler.
“Rahim taş gibi,” dediler.
Biz de güvenmeye çalıştık. Eve döndük. Ama içimizde bir tedirginlik vardı. Üç gün sonra, eşimin hafif ağrıları başladı. Dayanamadık, yeniden doktora gittik. Ve o acı cümleyle bir kez daha yüzleştik:
“Rahim ağzı açılmış, kese sarkmış…”
Bu cümleyle birlikte ikinci bebeğimizi de yitirdik. Kalbimiz bir kez daha paramparça oldu.
Zordu… Çok zordu… Psikolojik olarak yıkılmıştık ama yine de vazgeçmedik. Uzun bir tedavi ve toparlanma sürecinden sonra üçüncü bebeğimizi beklemeye başladık. Bu sefer hiç tereddüt etmeden kapısını çaldık Melih Hoca’nın. Sistemden yalnızca ilk kaybı görüyordu, “Bir BEBEK kaybınız var” dediğinde, “Hayır, iki…” dedik. Yüzündeki üzüntüyü hiç unutmuyorum. “Çok yazık” dedi.
Ve bu sefer onunla birlikte yola çıktık. 12. haftada rahim ağzına dikişini attı. Sabırla, güvenle, titizlikle 38. haftaya taşıdı. O dikiş, kızımıza giden yolu tuttu sımsıkı… Sonunda sağlıklı, güzel bir kızımız oldu.
Yedi yıl geçti. Hayat normale döndü derken, dördüncü kez bir bebek haberi aldık. Yine hiç düşünmeden Melih Hoca’nın yanına gittik. Bu defa rahim biraz daha yorgundu ama hocamız dikişi öyle bir yere yerleştirdi ki, biz yalnızca hayran kaldık. Hamileliğin sonuna kadar o dikiş orada kaldı.
Ve bu süreçte yalnızca bebekle ilgili değil, hayatla ilgili her şeyde yanımızdaydı.
Böbrek taşı sancılarıyla hastanelerde yattık,
Ben tiroid kanserine yakalandım.
Ve bu büyük stresin içinde, rahim ağzı açılmak üzereydi.
Ama her seferinde Melih Hoca yanımızdaydı. Ve biz onun olduğu yerde korkmuyorduk. O muayene ettiğinde, o konuştuğunda, bir şey söylediğinde; içimizi kaplayan şey tarif edilemez bir güven oluyordu.
Ve o büyük gün geldi.
Bebeğimizi kucağımıza aldık.
Ama bu defa da doğumdan sonra rahim toparlanmadı. İçerisi kanla doluydu, ciddi bir durumdu. Ama yine oradaydı Melih Hocamız…
Sihirli elleriyle, tecrübesiyle, bilgisiyle…
Rahime masaj yapıldı. Birkaç ünite kan verildi.
Ve ertesi gün ben yeniden ayaktaydım. Bebeğime sarılmış, gözyaşlarıyla şükrediyordum.
Doktorluk başka bir şeydir, ama insani tarafı, desteği, moral gücü… İşte o paha biçilemezdi.
Şimdi iki evladımız var. Her baktığımızda içimizden şunu geçiriyoruz:
Önce Allah’a, sonra Melih Hoca’ya emanet ettik ve mucizemizi yaşadık.
İyi ki tanıdık. İyi ki pes etmemişiz. İyi ki onun gibi biri karşımıza çıkmış. Bu satırları okuyan birileri belki bizim gibi benzer bir yoldan geçiyor. Belki sabrın ucunda ışık olmadığını düşünüyor. Ama bilsinler ki; umut her zaman bir yerlerde bekliyor.
Bazen bir dikişte, bazen bir cümlede, bazen bir kalpte…
Ve biz şimdi dua ediyoruz:
Allah Melih Hocamızı başımızdan eksik etmesin.
Binlerce kez şükürler olsun ki, onunla yollarımız kesişti.
⸻
Ay ailesinden Güneş’ine selam olsun…
Hasan Ay,Asiye Ay,Asel Ay ve Asil Ay Sağlığınıza duacıyız Hocam iyiki varsınız…….