Çerkes Hasan (1850-1876)
Sultan Abdülaziz’in damadı,
Osmanlı’nın haysiyet fedaisi,
Adaletin kılıcı…
Osmanlı tarihinin karanlık bir döneminde, bir hakikat ışığı gibi parlayan bir isimdir Çerkes Hasan.
Hem bir asker, hem bir damat, hem de tarihe adını “sadakat ve kahramanlık”la yazdırmış bir yiğittir. Kadir Mısıroğlu’na göre, o yalnızca bir suikastçı değil, bir intikam eri, bir adalet mücahidi, bir iman neferidir.
🏰 Saraydan Yüreğe Giden Yol
Aslen Çerkes kökenli olan Hasan Bey, askerî terbiyesi, mertliği ve sadakatiyle Sultan Abdülaziz’in takdirini kazanmış, sultanın yeğeni Cemile Sultan’la evlenerek saray hanedanına damat olmuştur. Bu bağ, sadece hısımlık değil; bir bağlılık yemini, bir sadakat ahdidir.
⚔️ Bir Darbe, Bir İhanet
1876 yılında bir grup devlet adamı — başta Serasker Hüseyin Avni Paşa olmak üzere — Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmiştir. Tahttan indirilmesinden kısa bir süre sonra, şüpheli bir şekilde bilekleri kesilmiş hâlde ölü bulunur. Kadir Mısıroğlu, bu durumu bir cinayet, bir ihanet ve bir şehitlik vakası olarak nitelendirir.
🔥 “Sultanımın kanı yerde kalamaz!”
İşte bu noktada, tarih sahnesine Çerkes Hasan çıkar. İçindeki adalet ateşiyle yanar. Bir Osmanlı sultanının kanı yerde kalamazdı! Hasan Bey, silahını kuşanır ve Hüseyin Avni Paşa’nın da katıldığı Şûrâ-yı Askerî toplantısına girer.
Orada, hiç çekinmeden, titremeden:
“Bu kurşun, sultanımın ahıdır!”
diyerek Hüseyin Avni Paşa’yı vurur. Ardından birkaç kişiyi daha. Her kurşununda bir isyan, her atımında bir hak arayışı saklıdır.
⚖️ Yargı, İdam ve Ölümsüzlük
Olayın ardından yakalanır. Mahkemede tek bir an bile başını eğmez. Gözleri kararlı, yüreği serin…
“Ben bir hain vurmadım, bir ihanetin kalbini deldim” der.
Ve kısa sürede idam edilir. Ancak o ölümle susmadı, tarihin bağrına kazındı.
Çerkes Hasan, “Osmanlı’nın şerefini ayaklar altından alıp tekrar yücelere çıkarmış bir mücahittir.”
O, ne saltanat için ne iktidar için hareket etti. Yalnızca bir “sultanın kanı” için, bir “adaletin nâmusu” için…
Makamı Ali, Mekanı cennet olsun inşallah